*Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi ("CEDAW")
Türkiye CEDAW’a 1985 yılında taraf olmuştur ve sözleşmenin ek protokolü 2000 yılında imzalamış olup 2002’de yürürlüğe girmiştir.
CEDAW, kadınların “birey” olarak haklara sahip olmasını öngörür ve kadınlara karşı ayrımcılığın önlenmesini esas alır. Sözleşmede, kadınların hem yasalarda eşit haklara sahip olması, hem uygulamada toplumsal cinsiyet eşitliğinin yaşama geçirilmesi vurgulanmaktadır. Bu açıdan geleneksel kalıpların değiştirilmesi için yol gösterici kuralları içeren temel hukuki dayanaktır. Birleşmiş Milletlerin kuruluş ilkeleri olan Eşitlik, Kalkınma ve Barış’ın kadınların erkeklerle her alanda eşit şartlarda katkılarıyla mümkün olacağı inancıyla hazırlanan, kabul edilen ve bu bakımdan taraf devletleri uygulamakla yükümlü kılan CEDAW’ın hareket noktası yasalarda ve yaşamda medeni durumlarına bakılmaksızın kadınlara karşı var olan ayrımcılıkların kaldırılmasıdır.
Taraf Devletlerin Yükümlülükleri
CEDAW’a göre, kadınlara karşı ayrımcılığın kaldırılması için siyasal, sosyal, ekonomik, eğitim ve kültürel olmak üzere bütün alanlarda kadının tam gelişmesini ve ilerlemesini sağlamak, insan hakları ve temel özgürlüklerden erkeklerle eşit olarak yararlanmalarını ve bu hakları fırsat eşitliği çerçevesinde kullanmalarını güvence altına almak taraf devletlerin görevidir. Taraf devletler başta Anayasa ile Medeni Kanun, Ceza Kanunu, İş K. gibi temel yasalar olmak üzere tüm hukuki düzenlemelerde değişiklik yapmak ve kadın haklarının korunmasına yönelik kurum ve kuruluşlar oluşturmakla yükümlü kılınmışardır.
*Yeni Türk Medeni Kanunu'nun Yürürlüğe Girmesi
22 Kasım 2001 tarihinde kabul edilerek, 1 Ocak 2002’de yürürlüğe giren 4721 sayılı TMK’da en köklü değişiklik Aile Hukukunda yapılmıştır.
Yeni Türk Medeni Kanunu ile gelen yeni düzenlemeler;
• Aile içinde eşler arası eşitlik ilkesini doğrultusunda, “koca ailenin reisidir” hükmü kaldırılmış ve “eşler oturacakları konutu birlikte seçerler. Evlilik birliğini beraberce yönetirler. Evlilik birliğinin giderlerine emek ve malvarlıklarıyla katılırlar” hükmüne yer verilmiştir.
• Evlenme yaşı; kadın ve erkek için eşit olarak 17 yaşın bitirilmesi olarak kabul edilmiş; olağanüstü evlilik yaşı 16 yaşın bitirilmesi ve hakim izni alınması koşuluna bağlanmıştır.
• Boşanma veya eşlerden birinin ölümü ile evlilik sona erdiğinde öncelikle edinilmiş malların yarısının sağ kalan eşe verilmesi kabul edilmiştir. Ayrıca miras paylaşımına esas olmak üzere sağ kalan eşin, edinilmiş malların yarısı ile ölen eşin kişisel mallarından oluşan terekeden miras payını alacağı düzenlenmiştir. Ancak yeni Medeni Kanunla, önceki Medeni Kanun’da eşler arası yasal mal rejimi olan “mal ayrılığının” yol açtığı mağduriyetin kaldırılması öngörülmüş olmasına rağmen, Yürürlük Kanununda Mecliste verilen bir önergeyle değişiklik yapılmış ve edinilmiş malların eşit paylaşımına ilişkin hükmün sadece 2002’de kanun yürürlüğe girdikten sonrası için uygulanması kabul edilmiştir. Böylece mevcut evliliklerdeki eşlerin 2002’ye kadar mal ayrılığına, 2002 sonrası edinilmiş mallara katılmaya tabi olmaları gibi ikili bir uygulamaya yol açılmıştır.
• Yeni Medeni Kanunun 194 üncü maddesine göre, malın sahibi olan eş, aile konutu ile ilgili her hangi bir hukuki işlem yapılabilmesi için diğer eşin açık rızasını alması gerekir. Malın sahibi olmayan eş, tapuda aile konutu şerhi koydurarak hakkını güvenceye alabilir.
• Eski Medeni Kanuna göre evin ve çocukların geçimi kocaya ait iken, Yeni Medeni Kanunda, “Eşler, birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıklarıyla birlikte katılırlar” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
• Daha önce evlenme için müracaat yeri erkeğin oturduğu yerin evlendirme memurluğu iken Yeni Kanun ile kadın veya erkeğin oturduğu yerdeki evlendirme memurluğuna müracaat edilebileceği kabul edilmiştir.
*Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun'unun yürürlüğe girmesi.
*BM İnsan Ticaretinin - Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Cezalandırılmasına İlişkin Protokol'un onaylanması.
Kadın-erkek eşitliği bakış açısı ile “Türk Vatandaşlığı Kanunu"nda değişiklik yapıldı. En önemli değişiklik, Türk vatandaşlığının kazanımı imkânının, yabancı kadınların yanı sıra erkeklere de tanınmış ve süreye bağlanmış olmasıdır. Yeni maddeye göre, kural, bir Türk vatandaşı ile evlenmenin kanun hükmü gereği kendiliğinden vatandaşlık bahsetmeyeceğidir. Ancak, “Bir Türk vatandaşı ile evli olan yabancılar, kadın/ erkek ayrımı yapılmaksızın, en az üç yıldan beri evli olmak, fiilen birlikte yaşamak ve evliliğin devamı kaydı ile vatandaşlığa alınma başvurusunda bulunabileceklerdir.”
*İş Kanununda yapılan değişiklik ile “eşit davranma ilkesi"ne yer verildi.
• İşverenin işe almadan başlayarak tüm çalışma koşulları yönünden işçilerine eşit davranma, cinsiyet ayırımına gitmeme yükümlülüğü, “eşit davranma ilkesi” başlığı altında kabul edilmiştir.
*Anayasa’nın 10. maddesine “kadın erkek eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçirilmesini sağlamakla yükümlüdür” cümlesi eklendi.
*Anayasa’nın 90. maddesine; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla ulusal kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi durumunda çıkabilecek ihtilaflarda milletlerarası anlaşma hükümleri esas alınır.” hükmü eklendi. Yani demek oluyor ki; CEDAW Sözleşmesi ulusal düzenlemeler karşısında üstün konuma getirildi.
Yeni Türk Ceza Kanunu ("TCK") yürürlüğe girdi ve kadınlara karşı ayrımcılık içeren maddeler kaldırıldı.
• Eski TCK’da, kadının vücut bütünlüğüne yönelik tecavüz ve taciz gibi cinsel şiddet içeren suçlar, toplumun genel ahlak ve adabını rencide ettiği bakış açısıyla, “kişilere karşı” değil ‘Topluma Karşı Suçlar’ başlığı altında düzenlenmişti.
Yeni TCK’da ise kadın hareketinin ısrarlı mücadelesi sonucu, cinsel suçlarda korunması gereken değerin, toplumsal ahlak, gelenek ve göreneklerden önce, BİREY olarak kadının ve onun vücut bütünlüğü olduğu kabul edilmiş ve kadının cinsel dokunulmazlığına karşı işlenen suçlar Ceza Kanununda “Kişilere Karşı İşlenen Suçlar” başlığı altında düzenlenmiştir.
• Yeni Ceza Kanununda evlilik içi tecavüz takibi şikayete bağlı suç olarak düzenlenmiş; yaralama, eziyet gibi suçlarda eşe, altsoy, üstsoya karşı işlenmesi durumunda ağırlaştırılmış ceza verilmesi kabul edilmiştir.
*Büyükşehir Belediyeleri ile nüfusu 50.000’i geçen belediyelerin kadınlar ve çocuklar için koruma evleri açmalarının, belediyelerin görev ve sorumlulukları arasında olduğuna ilişkin düzenlemenin bulunduğu “Belediye Kanunu” yürürlüğe girdi.
*Hakkında herhangi bir tedbire hükmedilen kişiler ve hükümlülere yönelik suç işlemesini önlemek ve topluma kazandırılmasına yönelik çalışmalar yapılmasına dair hükümler içeren “Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanunu” yürürlüğe girdi.
*TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kuruluş Kanunu kabul edildi.
12 Eylül 2010 tarihinde gerçekleştirilen referanduma halkın çoğunluğu tarafından evet oyu verilmesi neticesinde, Anayasa’nın bazı hükümlerinde değişiklik yapılmıştır. Yapılan yasal değişiklikler ile; çocuklara yönelik her türlü istismarın önlenmesi için yaptırımlar içeren değişiklik kabul edilmiş ve evrensel hukuk normlarına göre çocukların haklarının korunması sağlanmıştır. Değişiklik ile; “…Her çocuk, yeterli himaye ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça ana ve babası ile kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir. Devlet, her türlü istismara karşı, çocukları koruyucu tedbirler alır” hükmü getirilmiştir.
Aynı referandum doğrultusunda kadınlara, çocuklara, yaşlı, dul ve yetimlere gazi ve malullere, kısaca korunma ihtiyacı olanlara, toplumun dezavantajlı kesimlerine “pozitif ayrımcılık ilkesi” benimsenmiştir. Böylece hiçbir güvencesi olmayan kesimlerin, gerek sosyal ve gerekse bireysel hak ve özgürlükleri, anayasal teminat altına alınmıştır.
Anayasa’nın 10.maddesi “Bu maksatla alınacak tedbirler, eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. Çocuklar, yaşlılar ve engelliler gibi özel süratle korunması gerekenler için alınacak tedbirler, eşitlik ilkesine aykırı sayılamaz” şeklinde düzenlenmiş iken, yapılan değişiklik ile “… bu maksatla alınacak tedbirler, eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz” ibaresi eklenmiştir.
*Yeni İş Kanunu yürürlüğe girdi ve kadın işçilerin doğum izinleri hakkında değişiklikler yapıldı.
• 4857 sayılı İş Kanunu”nun 74. maddesinin birinci fıkrasında mevcut “Kadın işçilerin doğumdan önce sekiz ve doğumdan sonra sekiz hafta olmak üzere toplam onaltı haftalık süre için çalıştırılmamaları esastır. Çoğul gebelik halinde doğumdan önce çalıştırılmayacak sekiz haftalık süreye iki hafta süre eklenir. Ancak, sağlık durumu uygun olduğu takdirde, doktorun onayı ile kadın işçi isterse doğumdan önceki üç haftaya kadar işyerinde çalışabilir. Bu durumda, kadın işçinin çalıştığı süreler doğum sonrası sürelere eklenir” hükmüne “Kadın işçinin erken doğum yapması halinde ise doğumdan önce kullanamadığı çalıştırılmayacak süreler, doğum sonrası sürelere eklenmek suretiyle kullandırılır” cümlesi eklendi.
• Eski düzenlemede yer alan “Bir yaşından küçük çocuğunu emzirmek için günde 1,5 saat izin verilir” hükmü değiştirilerek “Kadın memura, çocuğunu emzirmesi için doğum sonrası analık izni süresinin bitim tarihinden itibaren ilk altı ayda günde üç saat, ikinci altı ayda günde bir buçuk saat süt izni verilir. Süt izninin hangi saatler arasında ve günde kaç kez kullanılacağı hususunda, kadın memurun tercihi esastır” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
*Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı KHK ile kaldırıldı, yerine kadın politikaları açısından bir geri adım olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kuruldu.
*İstanbul Sözleşmesi imzalanarak yürürlüğe girdi.
Avrupa Konseyince şiddetle mücadele konusunda hazırlanan kapsamlı bir düzenleme ile “Kadına Yönelik Şiddetin ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi”dir. İstanbul Sözleşmesi 11 Mayıs 2011 tarihinde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin İstanbul’da yapılan toplantısında imzaya açılmıştır. Bu nedenle uluslararası alanda “İstanbul Sözleşmesi” olarak anılmaktadır. Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’ni ilk imzalayan ve ilk onaylayan ülke olmuştur.
Sözleşmede kadına karşı şiddetle mücadele için bir hukuki çerçeve çizilerek önleme (prevention), koruma (protection), kovuşturma (prosecution) ve mağdur destek mekanizmaları oluşturma politikaları (policy) konularına kapsamlı bir şekilde yer verilmiştir.
İstanbul Sözleşmesi’nin en önemli özelliği şiddetin önlenmesi ve şiddetle mücadele alanında devletlerin kurumsal mekanizmalar oluşturmasını zorunlu kılması ve uygulamaları izlemek amacıyla kurulmuş GREVIO adlı bir izleme mekanizması bulunmasıdır. Türkiye’nin izleme süreci içinde; GREVIO üyeleri resmi raporu ve STK’lardan gönderilen raporları incelemektedir. GREVIO, Türkiye Raporu’nu yayınlayacak ve varsa yasalarda eksikliklerin ve uygulamadaki aksaklıkların giderilmesini önerecektir.
*6270 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile kendi nam ve hesabına tarımsal faaliyette bulunan kadın çiftçilerin sigorta kapsamında sayılması için aile reisi olmaları koşulu kaldırıldı.
*Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü işbirliğiyle hazırlanan ‘Panik Butonu’ projesi hayata geçti.
6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kabul edildi.
Söz konusu kanunun en belirgin özelliği şiddetle mücadeleyi kurumsal hale getirmesidir. Şiddetin önlenmesi ve verilen tedbir kararlarının etkin olarak uygulanmasının izlenmesi bakımından çalışmalarını yedi gün yirmi dört saat esasına göre yürüten, çalışma usul ve esasları yönetmelikle belirlenecek olan şiddet önleme ve izleme merkezlerinin kurulması öngörülerek, şiddetten korunan kişiler kadar şiddet uygulayan kişilere de destek hizmetleri sunmakla görevlendirilmiş, kurumlar arası koordinasyon ve eğitim öngörülmüştür.
*“Demokratikleşme Paketi" kapsamında kamu kurumlarında başörtüsü yasağını kaldıran düzenleme Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
*Kılık kıyafet yönetmeliğinin 5. maddesinde yapılan değişiklikle başörtüsünün kamu kurumlarında kullanılmamasına dair kısıtlayıcı hükümleri kaldırıldı.
*Anayasa Mahkemesinin 27 Mayıs 2015 tarihli kararıyla “Resmi nikah olmadan dini nikah yapılmasını suç sayan” TCK’nın 230. maddesinin 5 ve 6.fıkraları iptal edilmiştir.
TBMM’ye "Cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın 16/11/2016 tarihine kadar işlenen cinsel istismar suçundan, mağdurla failin evlenmesi durumunda, Ceza açıklanmasının geri bırakılmasına, hüküm verilmiş ise cezanın infazının ertelenmesine karar verilir. Zamanaşımı süresi içinde evliliğin, failin kusuruyla sona ermesi halinde fail hakkındaki hüküm açıklanır veya cezanın infazına devam olunur. Bu fıkra uyarınca fail hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına veya cezanın infazının ertelenmesine karar verilmesi durumunda, suçtan azmettiren veya işlenişine yardım edenler hakkında kamu davasının düşmesine veya infazının ortadan kaldırılmasına karar verilir" kanun tasarısı sunulmuş olup önerge daha sonrasında geri çekilmiştir.